Bunlardan birincisi garantörlüğünü de üstlendiği İdlip konusu ve kaldıramayacağı mülteci meselesi, diğeri de güvenliğini doğrudan ilgilendiren Fırat’ın doğusu sorunu.
Türkiye, İran ve Rusya ile yaptığı 5. Astana görüşmelerinde belli ki İdlip konusunu erteleme başarısı gösterirken, Fırat’ın doğusu konusunda da iki liderin zımnen desteğini almış durumda.
Aslında 2011 yılında başlayan Astana süreçleri en fazla Suriye Rejiminin işine yaradığını gelinen nokta gösteriyor.
Süreç başlamadan topraklarının ancak % 19,3’üne hakim olan Şam rejimi süreç sonrasında hakimiyetini % 60,2’ye çıkardı.
Bu arada Deaş %39,1 hakim durumdayken şu anda ABD’nin gizli desteğiyle ancak Suriye’nin % 3’üne hakim durumda. Belli ki ABD Deaş’ı tamamen temizlemek istemiyor, zira kendi ve müttefiklerinin (SDG-PKK/PYD) işgal gerekçesini ortadan kaldırmaya yanaşmıyor.
PKK/PYD de ABD desteğiyle Suriye’nin % 26,7’sini kontrol altında tutuyor.
Şam rejimi Ankara’da üçlü zirve yapılırken önemli bir hamle yaparak ülkede genel bir af ilan etti. Terör örgütü olarak gördüğü bir takım gruplar dışındakileri af kapsamına soktu. Bununla da yetinmeyerek Türkiye’nin terör örgütü olarak vasıflandırdığı PKK/PYD’yi de terör örgütü olarak nitelendirdi.
Ülkelerin dostluk ve düşmanlıkları yoktur. Ülkelerin menfaatleri vardır. Her ülke kendi çıkarına göre zaman içerisinde tavır değiştirir, yeni politikalar belirleyebilir.
Çanakkale’de boğaz boğaza girdiğimiz İngilizlerle bugün dostuz ve Kraliçe geldiğinde kırmızı halılarla karşılıyoruz. Üzerinde Yunan mezalimine karşı kitaplar yazılan ve yakın tarihimizin en büyük düşmanlarından olan Yunanistan ile her ne kadar bir takım sorunlar yaşıyorsak da, Cumhurbaşkanı düzeyinde ziyaretler yaparak dostluk mesajları veriyoruz.
Şu an gelinen noktada da Suriye politikamızda artık değişiklik yapma zamanının geldiğine inanıyorum.
Dost ve müttefik gördüğümüz ABD düşmanımız olan terör örgütleriyle iş tutarak içine Hatay’ı da alan bir koridor açma derdinde. Bunun için elinden geleni ardına koymuyor, binlerce Tır’lık silah ve mühimmatı göstere, göstere burnumuzun dibindeki düşmanımıza veriyor.
Bizler ise hem Astana süreçleri hem de S-400’ler ile yeni ittifaklar kuruyor, ABD’nin rakip ve düşman gördüğü Rusya ve İran’la iş tutuyoruz.
Müthiş bir satranç oynanırken Türkiye, Suriye rejimiyle olan sorunlar yüzünden sıkışıklığı bir türlü aşamıyor. Dış siyasetimiz ip üzerindeki cambaza benzerken maliyeti de yükseldikçe yükseliyor.
Yapılması gereken hem Türkiye’nin, özelde Hatay’ın dengeleri ve demografik yapısı göz önüne alınarak Suriye rejimiyle yeni kanallar açabilmekten geçiyor. Suriye ile kurulabilecek yeni irtibatlar Türkiye’nin elini daha güçlendireceğe benziyor.
Bunun mutlaka liderler düzeyinde olması da gerekmiyor. Daha alt diplomatik kanallar kullanılarak ta yapılabileceğine inanıyorum.
Burada Türkiye’nin önüne çıkabilecek en büyük sorun doğal müttefiki olan ÖSO görünüyor. Elbette ki Türkiye gibi köklü ve güvenilir bir devletin kendi müttefikini kendi eliyle satması düşünülemez.
Ancak Lazkiye yakınlarında olan ÖSO’nun küçük bir gurubuyla Şam rejiminin anlaşma yaptığını, yeni bir çözüm getirerek onlarla birlikte operasyon gerçekleştirdiğini biliyoruz.
Yine Türkiye’nin yapacağı anlaşmalarla ÖSO’yu garanti altına alacak bir çözüm bulunabileceğine inanıyorum.
Kısaca Mevlana’nın dediği gibi “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım”.
Türkiye’nin yeni şeyler söylemesi gerekiyor. 21.09.2019