Şehri dolaşıyorum, insanlarla konuşuyorum.
Geçenlerde Vali Mustafa Masatlı açıklama yaptı. “Yıkılması gereken binaların %41’i tamamlandı, geriye kalan kısmını 100 günde tamamlamayı düşünüyoruz” dedi.
Gerçekten de çok hızlı bir şekilde yıkımlar devam ediyor. Girdiğin her sokak, her caddede iş makinaları ve yıkım ekipleri var. Hatta gece yarılarına kadar çalışan iş makinalarının gürültüleri geliyor.
Öyle ki bazen gitmek istediğiniz yere gidebilmek için çok dolambaçlı yollar ve açık caddeler bulmanız gerekiyor. Hatta yıkılan binalardan, açılan caddelerden bazen nerede bulunduğunuzu bile şaşırabiliyorsunuz. Şehrin içerisinde tanıdık bir yer arıyor, kayboluyorsunuz.
Bu hızlı yıkım Vali Masatlı’nın 100 gün sözünü tutacağını gösteriyor.
Ancak yıkımla her şey sona ermiyor. Asıl sorunlar ondan sonra başlıyor. Sorunlar dağ gibi birikiyor, hiçbir yetkili çıkıp açık ve net bir bilgi veremiyor. Her gün bir bilgi kırıntısı halk arasında dolaşıyor. Bazen dolaşan bir bilginin ertesi gün tersi konuşulmaya başlıyor.
Şehirde bir denetimsizlik ve kaos hakim. Demir ayrıştırmalar yerinde yapılmayacak deniyor ancak bunu yıkım firmaları dinlemiyorlar. Tüm iş makinaları yıktıkları binanın ayrıştırmasını yerinde yapıyor, yasağı umursamıyor. Yıkımda su kullanılacak deniliyor, çok az yıkımda su kullanıldığını, daha doğrusu kullanıyormuş gibi yapıldığını gördüm.
Kamyonlar demirleri taşırken hiçbir kurala uymuyorlar. Adeta dehşet saçarak boşaltacakları yere gidiyorlar. Etrafa saçılan demir parçaları her türlü kazaya davetiye çıkarıyor. Halk buna “Damperli terörü” diye isim bile koymuş.
Asıl zor soru yıkımlar bittikten sonra ne olacak?
Yerinde dönüşüm nasıl olacak? Çok katlı binalar ve zayıf zemin etüdüne sahip binalar yeniden yapılabilecek mi?
Eski Antakya’daki dar caddeler aynen muhafaza mı edilecek. Bu gelecekte daha büyük bir trafik keşmekeşine neden olmayacak mı? Yeni İmar planı mı yapılacak, yoksa eski plan aynen devreye mi sokulacak. Halkın arasında Belediye Başkanının bakana sorusu üzerine “Elinizdeki plana devam edin” yanıtı alındığı söyleniyor. Bu ne kadar doğru?
Şehirde yaklaşık 90 bin binanın yıkılması gerekiyor. Gerek yerine dönüşümle, gerekse de devletin yapacağı söylenen binalarla yapım aşaması ne kadar sürecek? Şimdiye kadar kaç konutun yapımına başlandı ve ne kadar zamanda teslim edilmesi planlanıyor? Bu soruların ayrıntılı bir cevabını yetkililerden almayı bekliyor insanlarımız.
Bir hayli bakanın şehrimizi ziyaret ettiği doğrudur. Ancak halk ziyaretlerden ziyade somut sonuçlar beklemektedir. Yıkımın en fazla olduğu Antakya’ya ne gibi somut sonuçlar sunulmaktadır.
Halen şehrin büyük kısmı İl dışında yaşamakta, ancak çoğunluğu geri dönüşün yollarını gözlemektedir. Gelmeyenler pişman, gelenler ise bin pişman durumdadır. Şehrin kalan az bir kısmına bile 6 ay geçmesine rağmen su verilememekte, şebeke suyu ancak haftada bir gelmektedir. Halk su ihtiyacını sıraya konulan tankerlerle gidermeye çalışıyor.
Şehrin temizliği gerektiği gibi yapılamamakta, her taraf moloz ve uçuşan plastik parçalarıyla perişan bir görüntü vermektedir. En azından belediyelerin temizlik görevlileri mevcut park ve bahçelerden başlayarak cadde ve sokakları temiz tutabilirler. Bu şehirde psikolojik bir rahatlama sağlar, normalleşme duygusu yaratır.
Esnaf, özellikle gıda sektörü esnafı konteynerlerde satış yapmaya çalışmakta, bir kısmı ise bulduğu her yere (park kenarları, cadde yanları, buldukları boş alanlar) konteynerlerini oturtarak hiçbir hijyenin olmadığı mekanlar oluşturmaktadır. Bunların dışarılara verdikleri atık sular ayrıca koku ve hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Belediyelerin denetim mekanizmaları hızla devreye girmeli, bir Afganistan görüntüsü veren şehre en azından bir düzen vermelidir.
Esnaf henüz açamadığı yerlerinden dolayı icralarla boğuşmaya başlamıştır. Depremin yıktığı esnafı şimdi de deprem öncesi aldığı krediler ve borçlar yıkmaktadır. Bunun için acilen tedbirler alınmalı, esnafı rahatlatacak önlemler devreye sokulmalıdır.
En büyük sıkıntı halk derdini anlatacak bir yetkili bulamamakta, sosyal medya haykırışlarıyla bireysel olarak kendini ifade etmeye çalışmaktadır. Ahmet Ayan tarafından içerisine beni de dahil ettiği “Deprem Mağdurları Dayanışma İnisiyatifi” diye bir oluşum başlatmış, bu inisiyatife şehrin akil insanlarından bazılarını da dahil etmiş. Bunlar halkın sesini her platformda dile getirecekler, seslerini duyurmaya gayret edecekler. Umarım yetkililer bu sese kulak verirler. 17.08.2023