Ela Gür KOCAOĞLU


İNSAN..

Andolsun biz insanı, çamurdan ( süzülmüş) bir özden yarattık (12) Sonra Onu az bir su (mai) halinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik (13) sonra bu az suyu ‘’alaka’’ haline getirdik. 


Andolsun biz insanı, çamurdan ( süzülmüş) bir özden yarattık (12) Sonra Onu az bir su (mai) halinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik (13) sonra bu az suyu ‘’alaka’’ haline getirdik. 

 

Alakayı da ‘’mudga’’ yaptık. Bu ‘’mudgayı’’ da kemiklere dönüştürdük ve bu  kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.(14)       ( Mü’minun Suresi)

İnsan yüce bir varlıktır. ‘’Lakad Halaknel insane fii ahseni takvim. Sümme redednahu esfela sefilin.’’ İnsan orta bir varlıktır. Salih amel ile melekler alemine eşdeğer bir derece alır yükselir kötü amelle ise Rabbimizin hoşnut olmadığı işler yapıldığında Allah muhafaza esfeli sefiline düşer. Mü’min olarak yaşantımız takvalı bir şekilde olmalı ki rabbimizin buyurduğu gibi ‘’lein şekertüm le eziden neküm ve kalilen min ibadiyeşşekür’’ ‘’Eğer şükrederseniz malınızı artırırım ve bereketlendiririm , ama maalesef şükredenleriniz çok azdır. Evet takva buudlu yaşamak bizim vazgeçilmezimiz olmalı.

Duruşu önemli insanın. Nasıl durduğu, nasıl baktığı, nasıl davrandığı. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. Beklentilerimizde aynı kişilikte miyiz? Kaynanamın bana davranmasını beklediğim gibi ben yarın gelinime davranabilecek miyim? Evlat yarın baba olacakmış gibi babasına davranıyor mu? işveren işçiyken ki gibi davranıyor mu çalışanlarına? Bizler karşıdakilerden bir şeyler beklerken biz biz miyiz? Aynı karşıdaki gibi mi davranıyoruz. Ya da bize yapılamasını istemediğimiz bir davranışı başkasına yapmamak için çaba gösteriyor muyuz?  Gerçekten olduğumuz gibi mi davranıyoruz ya da göründüğümüz gibi mi. İnsan yaradılış olarak özünde iyidir. Peki bizi yaradılışımızın ötesine iten nedir? Menfaatlerimiz mi yoksa gereğinden fazla olan isteklerimiz mi ya da beklentilerimiz mi. Nedir bu kadar fıtratımızı değiştiren, özümüze dönmeyi engelleyen. Bence başımızı yastığa koyduğumuzda bir şöyle irkilelim ve Hz Ömer Bin Hattap (R.A.) dediği gibi ‘’hasibu enfusekum kable en tuhasebu’’ ‘’yarın huzuru mahşerde hesaba çekilmeden önce kendi nefislerinizi hesaba çekiniz. Her şey mahşere kadar orada taca da bakılmayacak hırkaya da unvana da makama da. Cübbelerin içindeki yüreğe bakılacak orada.

Hz Süleyman zamanında kanadı kırık bir kuş Hz Süleyman’ın yanına gelir ve bir dervişin kanadını kırdığına dair şikâyette bulunur. Bunun üzerine Hz Süleyman dervişi yanına getirtip sormuş:

Bak bu kuş senden şikâyetçi; Neden bu kuşun kanadını kırdın?

Derviş cevap vermiş: Sultanım ben kuşu avlamak istedim önce kaçmadı, yanına yaklaştım gene kaçmadı, bende bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım o esnada kanadını kırdım. Ona kaçması için fırsat verdim fakat o bekledi, kaçmadı.

Bunun üzerine Hz Süleyman kuşa; Bak bu adamda haklı sana sinsice yaklaşmamış neden kaçmadın diye sormuş. Kuş şöyle cevap vermiş: Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım demiş. Hz Süleyman bunun üzerine kuşu haklı bularak dervişi cezalandırmak istemiş ama kuş o anda Hz Süleyman’a Efendim böyle yapmayın diye feryat etmiş. Ne yapayım diye sormuş Hz Süleyman: Efendim Siz bunu derviş kıyafetinden libasından sıyırın demiş sıyırın ki benim gibi kuşlar aldanmasın.

Necip Fazıl merhum kafiyeler şiirinde cübbeler yüreksiz der. Demek içinde yürek olunca anlam kazanıyor. Öyle bir zaman geliyor ki bazen insan ‘’ben’’ diyor benliğini öne çıkarıyor, öyle libaslara bürünüyor ki benliğini konuşturuyor. Çıkarlar, menfaatler önünde eğiliyor. İnsan ‘’elif’’ gibi dimdik, ‘’vav’’ gibi mütevazı olmalı.

İnsanı; alışveriş, sofrada ve yolculukta tanırsın derdi Hz. Ömer.  Ne güzel demiş. Çünkü gerçekten insanın refleksleri böyle durumlarda ortaya çıkar. Hani bir reklamda açken sen sen değilsin diyor ya. Evet mesela öfkeliyken siz siz misiniz. Mesela canınızı yaktıklarında, mesela hakkınız yendiğinde, mesela damarınıza basıldığında siz siz misiniz?

- İnsan nedir?

- İnsan bir muammadır. Ademoğlu bir muammadır.

- Muammanın hamuru nedir?

- Hamuru cahillik.

- Mayası nedir?

- Mayası nisyan.

- Ateşi nedir?

- Ateşi nankörlük.

- Fırını nedir?

- Acıdır. İnsanoğlunun fırını acıdır, elemdir, kederdir.

- Pişince ne olur?

- Kâinat olur. Bu ufacık bedenin içinde sonsuzluğa açılan kapı olur.

- Çamurdan yaratılmış bu varlık, insan denen bu canlı niye var, neden varız?

- Görmek için varız, şahitlik etmek için varız. Görmek, bulmak, bilmek, tanımak için varız. Görmek; Gözle değil hisle. Bilmek; Lafla değil önce akıl sonra kalple. Bulmak ise nasip işi. Çok az insan bulur Yaradan’ını çok az insan tanır onu. Görmez ki içinde ondan işaretler izler var. Görmez ki şu koca kâinat ondan nişanlar taşır. Görmek bir nasip işidir görmeyi göze verirsen o ancak görmek istediğini görür.

- İnsan insan derler peki görünmeyene ne derler?

- Hazine derler. Herkes görebilseydi hazine, hazine olmazdı. (Alıntı)

  • Perşembe 34.1 ° / 18.6 ° Güneşli
  • Cuma 29 ° / 16.6 ° false